Geleneksel Türk Halk Tiyatrosu kitabıyla, kadim tiyatronun kökeni
Meddahın harf harf işlenmiş süngüsü, Karagöz’ün cümle âlemi barındıran tasvirleri, Pîşekâr’ın çok fonksiyonlu pastavı, vantriloğun gizemli sesi, kuklanın esrar dolu pişbendi, Köy seyirlik oyunlarının gizemi, SOKÜM bağlamı, Hokkabazın numaraları, Türk dünyası tiyatrosu, çağdaş tiyatro ilgisi ve kacının arkasındaki sırlarla örülmüş büyülü cihan…
Geleneksel Türk Tiyatrosu olarak kabul ettiğimiz Karagöz, Kukla, Ortaoyunu, Meddahlık bilhassa 17. ve 18. yüzyıllarda halkın ilgiyle izlediği sahne sanatlarımızdandı. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu sanatlara karşı başlayan ilgisizlik daha sonraki yıllarda değişik nedenlerden ötürü gittikçe artmıştır.
OYUNA DAİR SORULAR…
Karagöz bir gölge oyunu mudur? Gölgenin rengi olur mu? Cansız suretlerin sesi nereden gelir? Doğaçlama neler getirir, şifre senaryo nereye götürür?
Oyunlar sadece birer göstermelik mi? Perdenin ardındaki ve bilinçaltındaki sembol katmanını özümsemek herkese nasip olur mu?
Hangi tiyatro ne kadar ulusal ve ne kadar üniversal? Klâsik tiyatromuz dirilebilir mi yoksa hiç ölmedi mi? Birtakım okurlar için karşılıklar, birtakım okurlar için yeni sorular sahnesi…
Türk toplumsal ve kültürel hayatının en varlıklı kaynaklarından biri olan Karagöz’ün ortaya çıkışı konusunda birçok rivayet vardır. Mutlaklığı konusunda hiçbir evrak yahut ispat bulunmayan bu rivayetlerin en meşhuru şudur:
Sayfa: 336
SULTANIN HUZURUNDA OYNANAN OYUN
Sultan Orhan vaktinde Bursa’da yapılan bir mescitte Hacivat duvarcılık, Karagöz demircilik yapmakta, ikisi ortasında geçen nükteli konuşmalar cami imalinde çalışan personelleri çalışmalarından alıkoymaktaymış.
Caminin inşaatı geciktiğinden Sultan Orhan ikisinin de başlarını vurdurmuş, daha sonra Pir Küşterî isminde bir kişi bunların tasvirlerini yapıp Sultan’ın huzurunda oynatmıştır.
Avrupa tiyatrosu karşısında güç durumda kalan klasik Türk tiyatrosunu kurtarma eforu yeniden sanatkarlara düştü. Bilimsel manada hiçbir dayanak görmeyen sanatkarlar Avrupa tiyatrosu ile klasik Türk tiyatrosunun sentezini yaparak Ortaoyununu, Tulûat Tiyatrosu ismi ile sahneye çıkardılar.
Tulûat Tiyatrosu birinci defa 1875 yılında Pişekâr Küçük İsmail Efendi, Agâh Efendi, Kavuklu Hamdi Efendi ve Büyük İsmail Efendi tarafından ortaya çıkartıldı.
TİYATRONUN SAHNE TEKNİĞİ
Tulûatla; Batı tiyatrosunun sahne tekniği, dekoru, giysisi, oyun hususları ortaoyunu tekniğine uyarlandı. Bu tıp, halk tarafından tutulmuş ve Cumhuriyetin birinci yıllarına kadar sürmüştür.
Aydınların hor görmesi, sanatkarların yeteneklerinin ve kültürlerinin hudutlu olmasından ötürü Tulûat Tiyatrosu ulusal tiyatroyu kurmakta kâfi olamamış salt bir güldürü ve parodu tiyatrosu olarak kalmıştır.